Nilay Erdönmez

Basından
IMDB Facebook Twitter Instagram

Nilay Erdönmez: "Otogarda kadın olmak zor"

Bu hafta vizyona giren Gözetleme Kulesi filminin başrol oyuncusu Nilay Erdönmez rolüne hazırlanmak için gerçek otobüslerde hosteslik yaptı. Tecrübesini sorduğumuzda "Bir bayansan eğer ampul gibi parlıyorsun orada" dedi.

Pelin Esmer çok önemsediğimiz bir yönetmen. Belgesel ile başlayan kariyeri artık kurgu uzun metraj ile devam ediyor. Son filmi Gözetleme Kulesi’ni seyrettiğimizde bomba gibi bir film yaptığını gördük. Akrabası tarafından hamile bırakılan bir genç kızın dramatik hikayesini anlatıyor film. Böylesi bir konuda kızı canlandıran isim çok önemli haliyle. Nilay Erdönmez bu rolü omuzlamış. Tek başına doğum yapan, toplumun yerleşik değerleriyle çatışan bir rol Nilay’ın canlandırdığı karakter. Özellikle filmdeki doğum sahnesi ve sonrası kolay seyredilecek gibi değil. Eh böylesi zor seyredilen sahneleri oynayan isme sorduk biz de nasıl oynadın, ne hissettin diye. İşte ilk filmiyle Adana Altın Koza’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Nilay Erdönmez’in filmin çekimlerinde yaşadığı zorluklar.

Gözetleme Kulesi ilk filmin, senaryoda seni etkileyen neydi?

Senaryoyu görmeden önce sonuçta Pelin Esmer'di beni görüşmeye çağıran, ilk etken bu tabii ki. Sonra ikinci görüşmede sinopsisi okumuştum, o zaman da çok heyecanlandım. Çünkü çok dokunan bir hikaye, karakter çok oynanılası bir karakterdi.

Kısaca filmdeki rolünden bahseder misin?

(Spoiler var) Kız üniversitede. Edebiyat okuyor Bolu'da. Dayısının yanında kalıyor, emniyetli bir yerde kalması için oraya veriyorlar. Sonra o emniyetli yer çok fazla emniyetli oluyor! (Kız hamile kalıyor) Fazla emniyetli olunca "Daha mı emniyetsiz bir yerde mi kalsam acaba" deyip kız Tosya'da bir otogara sığınıyor. Sonuçta kızın fiziksel olarak mücadele etmesi gereken bir durum var. Çok esktrem bir şey gibi görünüyor ama gazeteleri açtığımızda gördüğümüz bir hikaye. Sokakta doğuranlar, doğurup klozete atanlar... Sonuçta böyle bir şeyi yaşıyor. Bir sırrı olan, bütün film boyunca bu sırrı saklayan, saklamak zorunda olan, varoluş kavgası veren biri diyebilirim.

Karaktere baktığımız zaman duygusal olarak erkeklerle olan ilişkisinde problem olduğunu görüyoruz. Aşık olmuyor, biz onun aşık olduğunu hiç görmüyoruz. Belki ilk ilişkisinde aşık olmuş olabilir ama o da muallakta. Tecavüz mü değil mi orası da çok belli değil.

Bu soruyu sordum aslında. Ama daha çok bunu öğrenmekten ziyade o anı tasarlamaya yönelik sordum. Bir kere mi olmuştur, daha fazla kez mi olmuştur, nasıl bir ortamda olmuştur, ilki gün ışığında mı olmuştur, gece karanlığında mı olmuştur diye. Ben daha çok bunlara odaklanmayı seçtim çalışırken.

Son dönemde istenmeyen doğumlar, çocuk düşürme konulu filmlere daha sık rastlar olduk Türk sinemasında. Araf'ta da vardı, İsmail Güneş'in filminde de vardı, sizin filmde de var. Ve bu da bir tartışmaya denk geliyor. Tesadüf olsa bile her sanatçının bu konuda bir sözünün olması lazım. Bu konudaki yorumun nedir?

Bunun yorumu çok belli aslında. Herkesin kendi cinselliği de, çocuk dünyaya getirip getirmemek de kendi inisiyatifinde bir şeydir. Kimsenin, kimsenin yatak odasına girmeye hakkı yok. Böyle bir şeyi başka türlü yorumlayamam. Ben çocuk sahibi olsam, onu bırakmak zorunda olsam çok zor bir durum ama çok da katmanlı bakıldığında, hayatta her zaman çok da iyi değiliz.

Rolü içselleştirmek konusunda sormak istediğim şeylerden biri bu. Sonuçta her film ne kadar profesyonel olursan ol oyuncuya bir kırıntı bırakır. Bu filmin de hikayesi çok dramatik ve zorlayıcı. Bu seni kendi hayatın için düşündürdü mü?

Çalışma sürecinde tabii ki düşündürdü ama zaten bence oyunculuğun zengin yanı bu. Hayatta sevdiğimiz hallerimizle varız, kendimize yakıştırdığımız ceketle çıkıyoruz dışarıya mesela. Arkadaşın varsa yalnızken giydiğin pijamayla yanında oturmuyorsun. Oyunculukta, sevmediğin kötü taraflarına, aslında bastırdığın ama varlığını bildiğin, çeliştiğin yerlerine dokunabiliyorsan o rol katman kazanıyor. Kendinde başka bir noktaya dokunabiliyorsan işçilik orada. Bu tip bir rol değil de başka bir rol de çalışsam benim genelde dokunmaya çalıştığım şeyler bunlar. Yaptığı, göründüğü, olduğu değil; aslında olduğu, aslında görünmediği... Katman dediğimiz şey o, çünkü hepimiz içimizde çelişen birçok renk barındırıyoruz.

Bazı roller vardır, mesela hemşireyi oynayacaksındır, hemşireyi gözlersin, hastaneye gidersin... Bu rolde de bir otobüs hostesini oynuyorsun buna nasıl hazırlandın, bir de bambaşka bir hikayen var, o hikayeye nasıl hazırlandın?

İlk önce anons meselesi önemliydi. Hepimizin vardır ya bu tip anonslar kafamızda. O vardı. Onun dışında Tosya Seyahat'te hosteslik yaptım. Tosya'ya gittiğimizde ilk önce boş otobüsle turladık çünkü host bana trükleri gösterdi. Koltuğa yaslanacaksın, fren yaparsa aniden uçarsın onun için sürekli koltuğa yaslanman lazım, hangi eldiveni takarsın, tekerlekli servis arabasını nasıl dizmen lazım, sıcak su yolda biterse ne yapmak lazım bunları öğrendim. Sonrasında bir kere de gerçek yolcularla çıktım.

O nasıl oldu?

Host büyük bir korkuyla bana teslim etti, yandan kaş göz yapıyor. Kaptan benden çok oynuyor. "Güzel kızım hadi bakayım çayları ver" diye kaş göz yapıyor, "Tamam kaptan merak etme" diyorum, gidiyorum. Tosya-Ankara seferiydi, Çorum'a kadar gittik. Prodüksiyon da arkamdan takip ediyor ne olur ne olmaz diye. Keyifliydi, eğlenceliydi. Şunu anladım kadın hosteslik çok basit değil. Direkt terminalde soruyorlar "Öğrenci misiniz" diye çünkü yaygın bir şeymiş yaz tatilinde memlekete gidenler, öğrenciler yine çoğunlukla erkekler hostluk, ya da hosteslik yapıyorlar. Direkt soruyorlar "Öğrenci misiniz" diye, "Evet" diyorum ben de. Yolda gerçekten sıcak su bitti, kaptan "Şuradan alacaksın biliyorsun değil mi" dedi "Biliyorum" dedim. Küçük bir mola yeri, indim aldım. Hemen bir kaç tane kaptan geldi "Merhaba yeni mi başladınız, kaç seferlerine çıkıyorsunuz" diye soruyorlar. Aslında o ortamı anlamak için yararlı oldu. Olayın teknik yönünün yanında nasıl yaklaşıldığını anlamak için yararlı oldu. Ampul gibi parlıyorsun bir bayansan eğer. Sorunun diğer kısmına gelince hamilelikti değil mi?

Evet hamilelik, istenmeyen bir doğum yapacağı zaman ailesiyle çatışmalar yaşayan bir kızın durumunu anlamak için bir hazırlık oldu mu?

Oldu ama doğal olarak oldu. "Rolüm için şu kadar gözlem yaptım" diyor ya oyuncular. Herhalde yapacak, bir de övünüyor. Böyle spesifik bir şeye çalışıyorsanız doğal olarak yapıyorsunuz. Önce soru sordum kendime "İstemediğim halde hamile kalsaydım, hamile olsaydım" sorusu çok önemli bir soru. Oyunculuğun temel sorularından biri.

Ne hissettin onu sorduğunda?

Ne hissettim? İstemediğim bir şeyin içimde büyüyecek olması bana herşeyi yaptırabilir onu hissetmiştim, kötü tarafını o zaman farkediyorsun. Atamadığın bir şey ve gün geçtikçe büyüyor. İstenmeyen bir şey. Tabii bir bağ da var aslında ama o emzirmeye başladıktan sonra duygusallaşma başladı. Çünkü o ana kadar çok net değil bir takım şeyler.

Normalde kadınlar doğum yaptığı zaman toplumun beklentisi "Ah çocuğum" deyip üstüne saldırması ama kadınlar bence çocuk sevgisini doğumla beraber almıyorlar, büyürken o sevgi gelişiyor.

Tam bu nokta, en azından benim oyunculuk anlayışımda olan şey... Sevilen hikaye "Ah doğurdum bir baktı gözümün içine bütün acılarım dindi." Sevilen hikaye bu ama gerçeği bu değil. Anneme de sordum "Geç bunları şimdi, söyle sen bana acı geçiyor mu" dedim "Nerede geçiyor, içinden kocaman bir şey çıkıyor geçen bir acı yok" dedi. Gerçek olan bu. Öbür hikaye çok güzel de gerçek olan bu değil. Gerçek olan kadının doğururken acı çektiği. Tabii ki güzel bir şey, senden bir parça... Sonra bir arkadaşımın annesi evde doğum yapmış, ona oynattım eğlenceyle karışık. "Böyle bir yere girdin şimdi nasıl doğuracaksın anlat bana" dedim. O da anlattı, "Kızım korkma, şöyle yaparsın, böyle yaparsın, şöyle ıkın, böyle ıkın, altına şunu ser, onlar böyle saçılır, pislik yapma ortalığa" diye anlattı. Cevval bir kadın, toprak kadını... Sonra da bir saat falan daha detaylı hakim olabilmek için bazı şeyler denettim. Çünkü o an düşünmemek lazım şu anda vücudumda ne oluyor diye. Artık başka bir şey var. Kapatıp gözünü oynaman lazım. O kadar bilmelisin ki hiç bilmiyormuş gibi olabilmelisin. En sonunda da dedi ki "Korkma korkma kafası çıktıktan sonra doğurursun, gerisi gelir bir şey olmaz." Bir de deformasyon meselesi var.

Evet rolün için özel olarak kilo aldın. Yaptığın röportajlarda bunu anlatmışsın. Bir kadın kilolu olmak istemez, sen rol için kilo alıyorsun bir de üstüne üstlük bunu filmde sergiliyorsun, hiç saklanmadan gösteriyorsun. Burada bir problem yaşamadın mı?

Hayır yaşamadım. Bu profesyonellik gereği. Senaryo gerektiği zaman herşeye hazır olmak lazım. Tabii bir de Pelin Esmer faktörü var. Bu gibi durumlarda yönetmenine güvenmek çok önemli. Kilo almak ise diyetisyen takibinde yaptığım birşey.

Röportaj: Serdar Akbıyık